1916’da Rus işgalinin Trabzon’u tehdit ettiği günlerde, Zeynep ile Safiye, Zeynep’in dört yaşındaki oğlu Haşim’i de yanlarına alarak batıya doğru kaçmaya koyulurlar. Ne var ki Haşim, yolun sert ve insanlık dışı şartlarına dayanamaz ve yaşamını yitirir. Zeynep, çocuğunu adı sanı bilinmeyen bir ormanın içine defnetme fikrine razı olamaz; bu yüzden bir köy mezarlığı bulabilmek umuduyla yönlerini değiştirirler. Karla kaplı ormanlarda ilerlerken, Haşim’e yakışır bir mezar bulma umutları asker kaçaklarının saldırısıyla yok olur. Yorgun, çaresiz ve yollarını kaybetmiş halde kalan iki kadın, sonunda ıssız bir dağ köyünde, yaşlı bir adamın yıkık dökük evine sığınmak zorunda kalır. Bu adam, terk edilmiş yaşlıların cesetlerini toplayıp gömmeyi kendine görev edinmiş, akıl sağlığı pamuk ipliğine bağlı biridir. Rus ordusundan kaçarak Bolşeviklere katılmak isteyen General Galiyev’in yaralı halde eve gelmesiyle tehlike daha da büyür. Onun varlığı, Zeynep ve Safiye’yi kaçmaya çalıştıkları düşmanla doğrudan karşı karşıya bırakır.